…bu bir kayıp değil


Kanatlanıp uçan zaman dediğimiz şey, aslında saklanmamız için bize tanınmış bir süreçtir.

Sayısız kez boşa harcanmış sandığımız zamanlar, hayatın bizi dinlemek için ayırdığı nitelikli bir dönemdir. Kendimizi daha rahat ifade edebilmemiz için “dur” dediği, “dinlen” diye fısıldadığı bir zaman…

Bu süreci kendimizce doğru değerlendirdiğimizde, kalan zamana daha sağlıklı başlangıçlar yapabilmemizi sağlayan bir nadas hâline dönüşür.

Ruhun gıdası durgunluktur;

sakinliktir,

seyirdir…

çoğu zaman bir vedadır.

Kaybolduğunuzu sandığınız anlar, aslında kendinizi yeniden bulma çabanızdır. Boğaza düğümlenen kelimelerin çözülmesi zaman alır. Yutkunduklarımızı hazmetmek zaman alır. Duyguları sakinleştirmek, normalleştirmek zaman alır.

Ruh demlenir.

Kalp temizlenir.

Yeni başlangıçlar için temiz bir alan açılır.

Bu sürece “kayıp” demek; kendimize, yaşadıklarımıza, yaşayamadıklarımıza ya da yaşatamadıklarımıza haksızlık değil midir?

Elbette bu düşünce çoğunuza saçma gelebilir. Denemeden bilemezsiniz. Bocaladığınızda daha da boğulacağınızı bilmeden, ufacık bir nefesi bile başarı sayıyorsanız; siz çabaya âşık bir ruhsunuzdur.

Ancak şunu unutmayın:

Çaba ne kadar şiddetliyse, alamadığınız nefesin etkisi de o kadar şiddetle sizi boğacaktır.

Güç, çabalamakla oluşmaz.

Hayat, yaşamla mücadele etmekle değil; yaşama huzurla tutunabilmekle yol alır.

Korkular boğazınızda düğümlenen sözlerle size nefes aldırmadığında, kayboluşlarınız ses çıkaramaz.

Bu iç savaşın kazananı yoktur.

Kazandığınızı sandığınız şeyin mücadelenize değmediğini, ancak kendinizdeki kayıpları fark ettiğinizde anlarsınız.

O hâlde soruyu yeniden soralım:

Hayat, durduğunuzda mı boşa harcanır?

yoksa mücadele ederken verdiğiniz kayıplarla, elde ettiklerinizi dengeleyemediğinizde mi?

cevap: bir küçük kahve molasında saklı;)

lizaçakır

obikaramel

Yorum bırakın